Düzenin Kırık Yolları
Kadıköy Lisesi dergi kulübünde 26 şubat tarihinde yayımlanmış hikaye...
STORY
Güneşin ilk saatlerinde, yağmur damlaları pencerelerde dans ederken beklediğim tren gümüş raylardan bana doğru beliriyordu. Henüz saatin çok erken olmasına karşın tren gayet doluydu, hayatımın tekrar şekillenmesine vesile olacak yolculuk için heyecanlı olduğum kadar stresliydim de; daha önce hiç yaşamadığım, tanımadığım yerlere gidecektim. Kaderimin getirdiği zorunluluk ile memleketimi terk ediyordum. Zaman gelmişti, tren önümde belirdi. Gözlerim, trenin pencerelerindeki yağmur damlalarına takılmışken, zihnimde bir yandan memleketimin caddeleri, çocukluğumun oyun alanları geçiyordu. İyi ya da kötü, hepsi şimdi geride kalacaktı; ama bir şey vardı içimde, umut sıfırdan başlamanın getirdiği umut.
Tren hızlandıkça, dışardaki manzara daha da buğulanıyordu; rüzgarın etkisiyle yağmur daha da sert vuruyor, camlarda kayan izler eşliğinde kayboluyordu; derken tam dışarıya baktığım esnada arkamdan bir adam "nedir sizi bu kadar düşündürten şey" diye seslendi arkamdaki adamın sesi trenin getirdiği şiddetli ses ile kulaklarımda yankılandı ve başımı çevirdiğimde karanlık kıyafetleri ile bana bakan bir adam olduğunu fark ettim, biraz daha dikkatli bakmamla adamın yüzüne yerleşmiş derin çizgileri ve gözlerindeki bitkinlik hemen dikkatimi çekti. Yüzü solgundu, ama sanki uzun bir yolculuğun getirdiği yorgunluk yüzüne vurmuş gibi ve her şeyden, herkesten uzaklaşmaya çalışan bir hali vardı. Sesindeki tokluk, verdiği zorunlu tercihlerin pişmanlığı hissettiriyordu.
"Hiçbir şey düşünmüyorum" dedim, biraz da şaşkınlıkla. Ama adam bir adım daha yaklaştı, "Siz de mi bu düzenin mağduru oldunuz?" diye sordu. O an bir donukluk hissettim, içimde kendime itiraf edemediklerimi tek cümlede işitmiştim. Adamın bakışları, sanki yaşadıklarımız arasında bir bağ varmış gibi, bir şekilde benimle ortak kaderi paylaşmış gibiydi. O an sessiz düşüncelere daldım ve ağzımdan tek bir kelime bile çıkartmaya yeltenmedim, adam beklediği cevabı almışçasına kafasını salladı ve söze "herkesin bir yolu var, ta ki karşısına engel çıkana kadar" diye devam etti, bense onaylarmışçasına kafamı salladım. Bir süre daha sessizce yağmurun sesinin camlarda kaybolan izlerle birleşip melodi gibi çalmasını dinlerken tren hızla yola devam ediyordu fakat zaman benim için durmuş gibiydi. Adamın sözleri tekrar tekrar içimde yankılanırken acımasız kaderin beni nasıl bu yola soktuğunu sorguladım, içimde her sonun başlangıçları doğuracağı düşüncesi yatsa da trenin rüzgarla savurduğu her şey kendimden bir parça koparıyor ve bu canımın acımasına sebep oluyordu.
Bir süre sonra, adam sanki benim içini okuyormuşçasına: "Sonuçta, her yolculuk bir başlangıç değil midir?" dedi. Bu söz, içimdeki üzüntü ile kızgınlığı yatıştırmasa da bana ifade ettiği, kaderimin sunduğu tek çıkış kapısıydı. Gözlerim pencerede kaybolan izlere takıldı, ama artık onlar geçmişin izleri değil, gelecek için yaptığım fedakarlıklardı. Tren hızla ilerlerken, benle aynı kaderin kurbanı adamın sözleriyle; ben de kendi yolumda hızla ilerliyordum.
Bu yolculuk, ket vurulmuş özgürlüğe karşı verdiğim en büyük savaştı. Seçimlerimin doğurduğu sonuçlara varmak üzereydim. Her şeye rağmen içimde umut daha da yeşerdi, yitirdiğim her şeyin ardından; yeniden başlamak içindi bu yolculuk.